Çarşamba, Ekim 15, 2025

ÖNCÜ BİZİM AYVALIK

Öncü Bizim Ayvalık Gazetesi İlk Kurşun Ruhuyla 🇹🇷 Daima Halkının Yanında

ÖNCÜ BİZİM AYVALIK

Öncü Bizim Ayvalık Gazetesi İlk Kurşun Ruhuyla 🇹🇷 Daima Halkının Yanında

Gazete Yazısı

SON DÖNEM OSMANLI AYDINININ ASLA ULAŞAMADIĞI“CUMHURİYET” FİKRİ…

“Biz Türkiye’deki Hıristiyanlar için okul, hastane açıyoruz,
ilaç götürüyoruz ve modern tıbbî eğitimi kuruyoruz.
Türkler bizi istemeyebilir, ama oranın sahibi Türkler değil ki…”
AMERİKAN BOARD Misyoneri
Everett P. Wheeler


“Osmanlı modernleşmesi”nin 3. Selim dönemiyle başlatılması, resmî tarih tezlerine paralel olarak hemen her aklı erenin kabulleri arasında yeralır. Savaş zaferleriyle yaşanan önceki dönemler giderek yenilgilere dönüşünce, bunun sebebini arayanlar, Batı’nın silâh ve mühimmat teknolojisinde yüksek bir aşamaya geçtiğini farketti; ilk düşünsel sarsılma böyle oluştu diyebiliriz. Ne var ki, çok uzun bir süre silâh teknolojisini ithal ederek zaman kaybettikten sonra Osmanlı, ancak 2. Mahmud dönemi sonrasında Batı’ya (Avrupa’ya) maledilen gelişmelerin sadece silâh teknolojisiyle sınırlanmadığını, aslında çok yönlü bilimsel buluşlardan kaynaklandığını ‘hissetmeye’ başlayacaktır.
Bugün herkesçe bilindiği gibi kılık-kıyafet, kültür alışverişi şeklindeki dar kapsamlı benzeme/benzetme çabalarının yanısıra Avrupa’nın basın-yayın hayatı, tıbbı, hiç durmayan keşif ve icatları, dünyayı dolaşma mücadelesi, girdiği soosyo-ekonomik-politik rekabet ortamları, sürekli yenilenen ve gelişen yasaları da Osmanlı’nın Şinasi’yle başlayan fikir adamlarının gündemine girmeye başlamıştı… Ancak ‘gündemine girmeye başlamıştı’ diyebiliyoruz; çünkü 19. yüzyıl başlarına kadar, az önce saydığımız konuların tek başına ele alınamayacağına, hepsinin bir süreç içinde “bütünsellik” oluşturduğuna dair neredeyse hiçbir aydının fikri, bilgisi yoktu.
Dolayısiyle Avrupa’da oluşan/gelişen kapitalizm ile onun—yerinde duramadığı için—Hindistanlara, Japonyalara, Çinlere ve Afrikalara kadar istilâcı bir tavırla saldıran sermaye ihracından da, dünyayı sömürme mekanizmalarından da haberleri yoktu. Dahası, bazı konuları hisseden ve/veya haberdar edilen Osmanlı Aydınları ise—meselâ İngiltere’nin veya Belçika’nın—giriştiği vahşi sömürü mekanizmalarını hoşgörüyle karşılıyordu. Çünkü onlar Osmanlı’ydı; okadar olacaktı…
Şimdi, rahmetli ÇETİN YETKİN Hocamızın verdiği bilgi çerçevesinde, sözünü edeceğimiz son dönem Osmanlı Aydınlarına bakarsak, yukarıda adı anılan Şinasi’yle (1826/29?–1871) birlikte ve sonrasında—ölüm tarihleri sırasiyle—Ali Suavi (1839-1878), Ziya Paşa (1829-1880), Namık Kemal (1840-1888), Mizancı Murat (1853/54?-1917), Ahmet Rıza (1857/59?-1930), Abdullah Cevdet (1869-1932) ve Prens Sabahattin (1879-1948) gibi isimleri görüyoruz. Tümü, Fransa’da, İngiltere’de gazete ve dergi çıkarabilecek kadar sağlam (popüler) yabancı dil bilen bu aydınlar bir döneme öncülük etmekte tereddüt göstermemişlerdir.
Hiç şüphesiz aynı süreçte—meselâ Ebüzziya Tevfik (1849-1913), Tevfik Fikret (1867-1915), vb. gibi—pek çok Meşrutiyetçi, İttihatçı ve liberal düşünceli şair ve yazar (edebiyatçı) da söz konusudur; ama saydığımız o 7 insan sadece fikirleriyle, yazılariyle değil, güçlü örgütçülükleri ve eylemleriyle de herkesinin önüne çıkan aydınlardır. Her nasılsa, geleneksel olarak—başta Namık Kemal olmak üzere—pek çoğunu âdetâ ‘ilk devrimci aydınlar’ havasında ansak da, kendileri hakkında yapılan somut ve yalıtılmış araştırmalar büyük çoğunluğunun padişahçı, şeriatçı, körükörüne Avrupa hayranı, ‘Osmanlı’cı ve de Türk düşmanı olduğunu gösteriyor bizlere… Yani hayal kurmamak, resmî tarih tezlerine körükörüne kapılmamak ve en önemlisi de bugün karşılaştığımız bir kısım şizofrenik yapılanmaların kökenlerini bu dönemlerde arayıp bulmak gerekiyor.
Konuyu—ince eleyip sık dokumaya çalışarak—yakından takip ettiğimizde neler görüyoruz: Meselâ, dönemin başlangıç motoru sayılan Şinasi, “o denli Batıcıdır ki, Avrupalı emperyalistlerin dünyayı kan ve ateşe boğarak sömürgeleştirdikleri bu dönemde, onların yaptıklarına hiç değinmemiş (…); sömürgeleştirilen ülkeler Müslüman olduklarında bile bu tutumu değişmemiş(tir).” Meselâ Müslüman Cezayir’deki Fransız yönetimine karşı çıkmayı bozgunculuk (fesad) olarak niteleyebilmiştir… Diğer yandan, Fransa’daki zenginliklerin 280 ailenin elinde toplandığını bilen Ali Suavi’nin yanısıra, Avrupa’da gelişmiş kapitalizmin farkında olan Ziya Paşa ise bir Batı hayranı olarak, “şeriat varken Batı’dan kanun almak da ne oluyor” diye düşünmekten geri kalmıyordu. (İşte o nedenle “döneminin ‘şizofrenik’ ruhunu temsil eden örneğidir” diye nitelendirilmiş). Bu noktadan devam ederken de hemen hatırlatılması ve asla unutulmaması gereken vurucu cümleyi İlber Ortaylı’da buluyoruz. Ortaylı, “Tanzimat Osmanlıcılığı Fransız Devrimi’nden etkilenen değil, ona tepki olarak düşünülüp geliştirilmeye çalışılan bir düşünceydi” diyor. (Attilâ İlhan’ın o ünlü vurgusuyla, “dikkat isterim” demekle yetiniyorum…)
“Meşrutiyet Dönemi” derken, Vámbery gibi dünya çapında ünlü tarihçi-ajanların padişahın yakın çevresine, yani malikânelerine kadar girip karılariyle bile muhabbet ederek en akla gelmedik bilgileri topladığı bir süreçten sözediyoruz. Osmanlı Türkçesini Londra’nın Cockney aksanı rahatlığiyle konuşabilen bu dilci-ajanlar açıkça, “Osmanlı devletindeki askerin eğitimi için Avrupalı subaylar, maliyenin düzenlenmesi için Avrupalı uzmanlar, eğitimin ıslahı için bilim adamları, hatta bayındırlık ve devlet bürokrasisi için Avrupalı memur ve mühendislerin iş başına getirilmesi gerekir” diye yazabiliyordu…
Tabii ki aynı süreçte bizim Aydınlarımız da zaten buna paralel uğraşmaktadır. Meselâ Osmanlı’yı yaşatmayı hayatının merkezine aldığı için bunun ancak İngiltere’nin himayesiyle olacağına inanan Mizancı Murat’a baktığımızda, onun, “İngiltere İslâmiyetin büyük uzvu ve dolayısiyle de ailenin en saygın bir parçası olarak tanınmalı . . . İngiliz İmparatorluğu’nun ‘İslâm Halifeliği’nin en büyük dayanağı’ olduğu kabul edilmeli” diye yazdığını görüyoruz. (Bu kadar mı açık ve net olunur diye düşünmekten kendimi alamıyorum). Üstelik bu konuda yalnız da değildir: İlk “Kürtçü”lerden sayılması gereken Dr Abdullah Cevdet de, sadece İngiliz Muhibleri Cemiyeti’ne girmekle ve “İngilizler, hakikaten milletlerin en büyüğüdür” demekle kalmayacak, İtalya’dan insan ithal edip Türk halkıyla(?) evlendirilerek neslin genişletilmesini önerecektir… (Ne var ki bu ve benzeri dâhiyane fikir ve işleri, öldüğünde cenazesinin bile ortada kalacağı bir sonuç doğurmuştur). Nitekim en “ehven-i şer”inden en aşırısına kadar çeşitli renk, desen ve boyutlarda Batı hayranlığı tutturan bu aydınlarımızın anlamadığı husus ise, Osmanlı’nın giderek “yapay” bir devlet haline gelmiş olmasıydı. Zaten BaltaLimanı Antlaşmasiyle başlayan Tanzimat sürecinin bir sonucu olan Meşrutiyet devrinde, Osmanlı İmparatorluğu ülkesinde mevcut bütün endüstri, demiryolları, limanlar ve sulama işlerinin içinde yeraldığı bayındırlık işleri, bütün madenler, ticaretin çok büyük bir kısmı, bankacılık-sigortacılık sektörünün tümü, akarsu ve göl nakliyatı ile bir kısım çok verimli tarım yatırımları yabancı sermayenin elinde bulunuyordu. Yani, eserinin daha 20. sayfasında ünlü McCarthy, üreten, kendine yeten ve de ihracat yapan bir Osmanlı’nın Batı karşısında bir tehlike arzedeceğinden sözederken “Avrupa emperyalizmi Osmanlı reformları üzerinde değişmez bir engel olarak duruyordu” şeklindeki kısacık cümlesi her şeyin özeti olmuyor mu? Daha ne denebilir ki…
– oOo –
Vatan Şairi olarak nitelediğimiz Namık Kemal’in “Türk”ü içine katmadığı “vatan”, Avusturya-Macaristan sınırından Yemen’e, Tunus’tan İran’a kadar olan bölgeyi kapsamaktaydı. Yani bütün o toprakla vatandır; içinde yaşayanlar da “millet”. Ne var ki, “çifte koşulan öküzlerden bir farkını görmediğimiz” dediği “abalı-kebeli miskin köylü”den ibaret olan Türkler de bu milletin en alt sırasında—hiç yakışık almasa da, maalesef(!)—yer almaktadırlar… Namık Kemal, ilkokul eğitimi bile yarım kaldığı için Aydınlar içinde en tahsilsizi olmasına rağmen dehâ seviyesindeki yüksek ferâseti sayesinde dönemin büyük şair ve yazarları arasında görünüyor. Lâikliğe şiddetle karşı olarak şeriatın yanında yer alması yanında, gerçekten de İlber Hoca’nın başta alıntıladığımız ifadesindeki gibi, Fransız İhtilâli’ne karşı konuşlanarak Cumhuriyet’i kötülemesi, bütün Meşrutiyet aydınlarının ortak karakteristiğini vurgulamaktadır. Özetle, “BİR CUMHURİYET KURMAK DEMEK, MİLLETİ BİR ZORBANIN ELİNDEN ALIP BEŞ-ON ZORBAYA VERMEK DEMEKTİR” şeklindeki ifadesi, Fransız İhtilâli’ni nasıl anlamadığının yeterli kanıtıdır diye düşünüyorum…
Bugünkü Osmanlıcılığın gücü, son dönem Osmanlı Aydınları dediğimiz Batı hayranı aydınlar topluluğunun sahip olduğu Osmanlıcı-şeriatçı-padişahçı kafasının günümüze ulaşmış mükemmel bir yansıması olarak çıkmaktadır karşımıza… Abdülhamid dönemiyle başlatacağımız her seviyedeki benzerlik açık-seçiktir. Ama öncdelikle ABD-İngilizsever bir Müslüman (dinibütün) olmak kesin bir “ön-şart” olarak görülüyor. Şimdi lütfen dönelim ve bir de Mustafa Kemal’i düşünerek soralım: “Ey Atam, Osmanlı entelektüel hayatında zerrece esamesi okunmamış bu Cumhuriyet fikrini Temmuz 1919’da Mazhar Müfit Kansu’ya not ettirirken hangi bilgilere sahiptin; Osmanlı’da hiç var olmamış(!) bir Türk milletiyle bunu uygulamaya nasıl cesaret ettin?..

Kaynaklar:

  • ÁRMINIUS VÁMBÉRY; “19. Yüzyıl Türkiyesi ve Türk Modernleşmesi”; Selenge Yayınları; Ağustos 2022, Istanbul.
  • ÇETİN YETKİN; “Siyasal Düşünceler Tarihi-II”; Gürer Yayınları; Eylül 2009, Istanbul.
  • ÇETİN YETKİN; “Türk Halk Hareketleri ve Devrimler”; Say Yayınları; Eylül 1984, Istanbul.
  • HALİL İNALCIK‒MEHMET SEYİTDANLIOĞLU; “Tanzimat”; Phoenix Yayınevi; Nisan, 2006, Istanbul.
  • İLBER ORTAYLI; “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı”; Alkım Yayınevi-109; Ocak 2006, Istanbul.
  • JUSTIN MCCARTHY; “The Ottoman Peoples and the End of Empire”; Arnold Publishers; Oxford-NewYork, 2001.
  • NİYAZİ BERKES; “200 Yıldır Neden Bocalıyoruz”; İstanbul Matbaası; 1965, Istanbul.
  • NİYAZİ BERKES; “Türk Düşününde Batı Sorunu”; Yapı Kredi Yayınları-4511; Ekim 2015, Istanbul.
  • ÖZGÜR YILDIZ; “Misyonerlik ve Amerikan Board Teşkilatı”; IQ Yayıncılık-369; Ekim 2009, Istanbul.

Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

çorlu escort

tekirdağ escort

lüleburgaz escort

kırklareli escort

manisa escort

yalova escort

lüleburgaz escort

Çorlu escort

Tekirdağ escort

çorlu escort

Nevşehir escort

Zonguldak escort

Eskişehir escort

Nevşehir escort

Nevsehir escort

Nevşehir elden ödemeli escort

Çerkezköy escort

Nevşehir escort

İzmir escort

Tekirdağ escort

child porn

child porn

child porn