YENİ BİR DEVLET KURMAK ŞART MIYDI? NEDEN CUMHURİYET ve NEDİR CUMHURİYET?
Hiç lafı dolandırmadan anlatmaya başlayalım. Evet, yeni bir devlet kurmak, ekmek gibi, su gibi, hava gibi şarttı. Neden mi? Yılların o koca çınarı gitmiş.Artık yerinde yeller esiyor. Yapılan antlaşmalarla;ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri bağımsızlığını kaybetmiş, yaşayabilme umudunu yabancıların insafına bırakmış bir Osmanlı Devleti… Zamanla Osmanlı Devleti’nden kapitülasyon veya ayrıcalık, koparmayan devlet kalmamış gibi. Devletin ekonomisi iflas etmiş. İç-dış borçlar ve bu borçların faizleri ödenemiyor. Uzun süren savaşlar…Verilen savaş tazminatları…Anadolu’ya, Kafkaslardan, Balkanlardan yapılan sayıları milyonlarla ifade edilen göçmen kitleleri gelmekte… Milliyetçilik akımıyla Müslüman Araplar dahi ayaklanmış. Petrolün varlığından haberdar emperyalist devletler, aralarında yaptıkları gizli antlaşmalarla Osmanlı Devleti’ni çoktan pay etmişler… Yani değil devletin varlığı; Türk Milleti’nin istiklal ve istikbali dahi büyük bir tehdit altında…
Neyse içinizi daha fazla bunlarla karatmayalım. Biz konumuza müsaadenizle geçelim.
İttihat ve Terakki Partisi, iktidar olduğu 1909-1918 yılları arasında bu kötü gidişata dur demeye çalışmış fakat sonuçta muvaffak olamamıştı. Hepimizin bildiği I. Dünya Savaşı ve sonuçları Osmanlı Devleti’nin kayıtsız şartsız teslim olmasına vesile olmuş ve böylelikle düşman, kanlı hançerini Anadolu’nun bağrına dayamıştı. Öte yandan inançlı, koça yürekli birkaç adam; Anadolu’da çoban ateşleri yakarak Türk milletini yeni bir mücadeleye çağırmıştı. Bu davet kısa bir sürede kabul buldu ve 28 Ocak 1920 günü İstanbul’da toplanan Meclis-iMebussan adına; “Misak-ı Milli” denilen sekiz maddelik bir bildiriyi kabul ederek işgalcilere inat “SAVAŞ” dedi.Böylece Türkün ateşle imtihanı başlamış oldu.
Misak-ı Milli, ulusal bir devlet sınırı çizmiştir diyenler sözlerinde haklıdırlar. Fakat, kabul Misak-ı Milli sadece ulusal bir sınır çizmemiş aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin yıkılışının ve yeni bir devletin kuruluşunun örtülü ama resmi bir ifadesi olmuştur. Nasıl mı?
Misak-ı Millî’nin altıncı maddesinde: “Millî ve iktisadî gelişmemizin imkânlarını elde etmek ve işlerin daha çağdaş ve muntazam bir yönetim ile yürütmesini başarabilmek için, her devlet gibi bizim de gelişmemizin şartlarının sağlanmasında tam bir özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşmamız, varlığımızın ve geleceğimizin ana ilkesidir. Bu sebeple siyasî, adlî, malî ve benzeri alanlarda gelişmemizi önleyici sınırlamalara (kapitülasyonlara) karşıyız.” denilmişti. Şimdi bu maddedeki bazı yerlerin altını çizelim ve daha anlaşılır hale getirelim.
“…Çağdaş ve muntazam bir yönetim ile yürütmesini başarabilmek için…”
(Çağdaş yeni bir yönetim)
Not: Mustafa Kemal Atatürk ne demişti hatırlayalım: “Bundan böyle Türk Devleti’nin YENİ YÖNETİM şekli CUMHURİYETTİR.”
“ …tam bir özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşmamız…”
(Tam bağımsızlık)
“…siyasî, adlî, malî ve benzeri alanlarda gelişmemizi önleyici sınırlamalara (kapitülasyonlara) karşıyız…” (Bütün bunlardanbir an öncekurtulmak milli bir hedeftir)
Burada şu soruyu sormadan geçemeyeceğim; bütün bu hedeflere Osmanlı Devleti’nin siyasi varlığını ortadan kaldırmadan ulaşılabilir midi? Asla.
O halde Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırıp yerine yeni bir devlet kurmak aklın, mantığın ve içinde bulunulan vaziyetin gereğini yerine getirmekti. Lütfen düşünelim! Osmanlı Devleti’nin siyasi varlığına Büyük Millet Meclisi ne zaman son vermişti? 1Kasım 1922’de. Yani yapılacak olan Lozan Barış Görüşmelerinin hemen öncesinde… Türk Milletinin tam ve bağımsız onurlu bir yaşam sürdürebilmesi Osmanlı Devleti’ninayağına pranga misali vurulan o ağır koşulları ihtiva eden bu sömürge antlaşmalarından bir an önce kurtulmasına bağlıydı. Devlette süreklilik esastır ve Osmanlı Devleti yıkılmadan bu antlaşmalardan kurtulmak, kısacası tam bağımsız olmak mümkün değildir. İşte bu yüzden Osmanlı Devleti’nin siyasi varlığına Büyük Millet Meclisi tam da zamanında son vermişti. İşte biz tam da bu yüzden Atatürkçülük eşittir ‘AKILCILIKTIR’ diyoruz. Siz, siz olun bu akıldan, bu yoldan asla ayrılmayın. Biliyorum, giriş biraz uzun oldu ama sorumuzun ikinci kısmına geçelim.
Neden Cumhuriyet?
Aslında tamda soru bu: Neden Cumhuriyet?
Bazıları şöyle demekte veyahut sanmakta; Efendim! Mustafa Kemal, 28 Ekim’de Çankaya Köşkü’nde arkadaşlarını topladı ve “Yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz.” dedi. Yani, bir akşamda ve yarın… Hani, oldu da bitti maşallah gibi. Bu kadar basit… Öyle mi?
Ne demiştik; Atatürkçülük akılcılık demektir. Bu akılcılıkla bu meselede de karşılaşıyoruz.Osmanlı Devleti 1 Kasım 1922’de kaldırılmıştı ve bu tarihten Cumhuriyet’in ilan ediliş tarihi olan 29 Ekim 1923 tarihine kadar tam tamına 361 gün geçmişti. Ortada tek ve yenibir devlet vardı ve bu devletin adı konulamamış, yeni devletin yönetim biçimine bir türlü karar verilememişti. Aradan geçen zaman zarfındaaydınlar, devlet adamları ve akil kişiler devletin yönetim biçimi hakkında akıl yürütmüşler, kendi aralarında çeşitli fikir tartışmalarına girmişlerdi. Osmanlı Devleti 1867 yılında çıkardığı Vilayet-i Umumiye Nizamnamesi eyalet sisteminden vaz geçmiş ve yeni bir örgütlenmeye gitmişti. Yani eyaletler sisteminin geçerliğini yitirmiş bir sistem olduğunu Osmanlı Devleti ’deresmen kabul edilmişti. O halde yeni Türk Devleti’nin örgütlenmesi eyaletler sistemi şeklinde olamazdı. Federasyon, konfederasyon veya birleşik devlet, yeni bir krallık veya halifelik şeklinde ki yapılanmalarda akla, mantığa aykırı bir durumdu. Öte yandan Türk Milleti’nin yapısında “Kurultay” denilen bir kurum vardı. Bu kurultayda Kağan, halkın seçtiği boy beyleri tarafından “seçilerek” iş başına getiriliyordu. Yani bir nevi halk iktidarı gibi bir durum söz konusuydu. Sonra geçmişte Anadolu’da, hem de Ankara’da,“Ahi Cumhuriyeti” diye bir devlet kurulmuştu Yakın tarihte de 31 Ağustos 1913 yılında Trakya’da adı ‘Batı Trakya Türk Cumhuriyeti” olan bir devlet kurulmuştu. Kadere bakın bu devlet,Bulgarların 25 Ekim 1913 tarihinde devletin merkezi olan Gümülcine’ye girmesi üzerine 25 Ekim tarihinde nihayet bulmuş ve devletin siyasi varlığı 29 Ekim 1913’te resmen sona verilmişti. Tarihe dikkat ettiniz mi! 29 Ekim 1913. Yine 23 Nisan’da açılan Büyük Millet Meclisi. “ Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” demişti. Kısacası, tarihi bağlar, yakın geçmiş ve ortak akıl Türk devletinin yeni yönetim şekli nedenCUMHURİYET olmasın diyordu. Atatürkçülük de akılcılık ve kolektif bir düşünce sisteminin adıydı. Nitekim 29 Ekim 1923 de “Türk milletinin yapısına ve tarihine enuygun idare şekli Cumhuriyettir” sözüyle bu akılcılık bir kez daha tecelli etmiş oldu.
Gelelim üçüncü sorumuz olan “Cumhuriyet nedir?”sorusuna.
Toplumumuz ya Cumhuriyetin tanımını bilmiyor,yada eksik biliyor. Mesela Cumhuriyet nedir, sorusuna; ‘Halkın kendi kendisini yönetmesi… Halk egemenliğine dayanan devlet modeli… Demokrasi…’ gibi birçok cevap alırsınız. Bu tanımlardan hiçbirisi “Cumhuriyet nedir?” sorusunun tam cevabı değildir, olamaz da. Efendim halk egemenliği…İyi de Almanya’da ABD’de halk egemenliği yok mu? Var. Ama bu ülkelerin yönetim şekli Cumhuriyet mi? Hayır. Demokrasinin beşiği olarak tarif edilen İngiltere’de halk egemenliği yok mu? Var. Varda adamlar krallıkla yönetilmiyor mu? Evet. Efendim cumhuriyet eşittir demokrasi diyenlere gelince; elma ile armut bir olamayacağı gibi demokrasiyle-cumhuriyette aynı şey olamaz. Örneğin İran, Çin, Kuzey Kore… Bu devletler birer cumhuriyet değil mi? Evet cumhuriyet ama demokrasi bu ülkelerde var mı? Yok. Eeee, o halde demokrasi, cumhuriyet değil. Kısacası cumhuriyet olmadan demokrasi, demokrasi olmadan cumhuriyet idaresi bal gibi olur. Dünyada demokrasi diye bir yönetim şekli yok. Yok, çünkü demokrasi bir yönetim biçimi değil, biryaşam tercihi. Oysa cumhuriyet bir yönetim şeklidir. Sanırım konu anlaşılmıştır. O halde cumhuriyetin tanımını yapabiliriz.
Cumhuriyet halk egemenliğine dayalı ÜNİTER DEVLET yönetim şeklidir. Ne demek ‘Üniter’?‘Tekçi‘ ‘Bölünemez’.Yani: Eyalet, federatif, konfederatif, birleşik olmayan, tek, bir devlet demektir. Bir merkezden idare edilen, kanunları, eğitimi ve yönetimi aynı olan. Kısacası, Anayasamızın ilk üç maddesinde ifadesini bulan devlet demektir.
Burada şu soruyu da soralım, cumhuriyet kavramı neden bu ülkede doğru bir şekilde öğretilmez veya doğru bir şekilde tarif edilmez? Bu konuda anlam kargaşası yaratılarak,cumhuriyet kavramının içi sulandırılmaya mı çalışılıyor? Olabilir mi?
Bu tanımda ki ‘Üniter’ kavramı bizim için niçin bu kadar önemli? Anayasamızın 3. Maddesi : “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.”demektedir. Devletin, ülkesi vemilletiyle bölünmez bir bütün olması onun “Üniter devlet” olması demektir.Cumhuriyeti tarifini yaparken ‘Üniter’ kavramını kullanmazsan ortada Türkiye Cumhuriyeti diye bir devletten söz edemezsin. Yarım imam dinden, yarım doktor candan mahrum bırakırmış misali yarım bir cumhuriyet tarifiyle belki Türkiye Cumhuriyeti Devletini resmen yıkamazsın ama vatandaşlarının şuur sahibi olmasını engeller, yurttaşın cumhuriyetle olan bağını zedelersin. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Cumhuriyeti bekleyen tehlikeler nelerdir? diye bana sorsanız bu tehlikelerin birinci maddesi olarak ülkemizde yapılan “CUMHURİYET KAVRAMI TANIMI” derim. Cumhuriyetin doğru dürüst tanımını daha bilmeyen bir ulus, Cumhuriyeti tam manasıyla nasıl benimseyip, onu sahiplenecek? İnsan bilmediği, tanımadığı bir şeyi, nasıl ve ne kadar sevebilir? Bu yazıyı okuyanlardan ricam, aydın bildiği kimselere Cumhuriyetinasıl tarif edeceklerini sorsunlar? Acaba bu soruya kaç kişi doğru cevap verecek(!) Benimle de paylaşırlarsa en azından merakımı gidermiş olurlar. Bizler bu Cumhuriyeti çok ağır bedeller ödeyerek kurduk, halada ödemeye devam ediyoruz. Cumhuriyeti korumak anayasal ödevimiz ama onu yaşatıp, çocuklarımıza miras olarak bırakmaksaise atalarımıza karşı bir borcumuzdur. Ve Türkiye Cumhuriyet’i ilelebet payidar kalacaktır. NOKTA.