90 yıl öncesinden Ege’de Tetkikler…
“AKDENİZ KIYILARINDA NURLU AYVALIK”
Kuruluşu Cumhuriyet öncesine dayanan Yeni Asır, Türkiye’nin en eski gazetelerinden biri…Tam 130 yaşında. Günümüzde Turkuvaz Grubu’nun çatısı altında yayınlanıyor. “İzmir gazetesi” ama yalnızca Ege’den değil Türkiye’nin her köşesinden, dünyanın her yerinden haberler veriyor.
Elimizde 3 Eylül 1934 tarihli sayısı var. 90 yıllık bir “nüsha” yani. Toplam sekiz sayfa. Birinci sayfasında, “Ege’de Tetkikler” üst başlığı altında şöyle bir manşet atılmış: “Akdeniz Kıyılarında Nurlu Ayvalık”. Uzun sayılabilecek, kapsamlı bir yazı. Yazarı Y. Hulûsi. Takma bir isime benziyor. Yazının “samimi” bir dille kaleme alındığı belli. Ayvalık hakkında hoş, sıcak ve inandırıcı cümleler var.
Y. Hulûsi, “Kilometrelerce süren zeytinliklerin içersinden geçtikten sonra, gece yarısını iki saat geçe bir kamyonla” ulaşıyor Ayvalık’a. Dar ve eğri-büğrü sokaklardan geçerek sahilde bulunan “mükemmel” bir garajda kamyondan iniyor. Etraf gündüz gibi aydınlık. Bunu fark edince elektrik tesisatının da tıpkı garaj kadar mükemmel olduğuna dikkat çekiyor. Zaten, yazının ana başlığında “Nurlu Ayvalık” denmesinin sebebi de bu “aydınlık, ışıklı ve parlak” elektrik tesisatı!
Ve yazının giriş cümleleri:
“Ayvalık’ı ilk defa görüyorum. Akdeniz’in şirin ve kalabalık bir kasabası. On beş bin nüfusu var. Köyü pek az, ancak birkaç tane. Meşhur Altınova nahiyesi buraya tâbi ”.
HALKIN TÜTÜNCÜLÜĞE YÖNELMESİ
ZEYTİNCİLİKTE SIKINTIYA YOL AÇMIŞ
Y. Hulûsi Ayvalık’ta dolaşıp insanlarla görüştüğünde dikkatini öncelikle ekonomik hayattaki kaynaşma çekmiş. Halkın üretici ve tüketici olarak iki gruba ayrıldığını söylüyor ve buna açıklık getiriyor. Ona göre, kasabada ekonomik kaynaşmayı doğuran varlık zeytin mahsulü. Çünkü kazanın 6.000 hektar arazi üzerindeki zeytinliklerinde 600.000 ağaç var.
Ne var ki, son zamanlarda halkın tütüncülüğe yönelmesi zeytincilikte sıkıntıya yol açmış. Tütün piyasaları kötü sonuçlar verince, doğal olarak, zeytincilik yeniden öne çıkmış. Önceleri bir zeytin ağacı 25 liraya satılırken sonradan birdenbire 2 liraya düşmüşse de, bu rakam çok geçmeden 10-15 liralara yükselmiş. Sonuçta zeytin mahsulünün geleceğinden emin olan halk bütün mesaisini yine eskiden olduğu gibi zeytinciliğe ayırmaya başlamış.
Yazıdan başka önemli bilgiler de ediniyoruz:
1934 yılında Ayvalık’ta 25 zeytin fabrikası var ve zeytincilikle ilgili her türlü yenilik yakından izleniyor, uygulanıyor. Örneğin, fabrikaların en büyük ihtiyacı sayılan zeytin sıkma torbaları yakın zamana kadar dışarıdan getirilirken, artık Ayvalık’ta dokunuyor. Koko bitkisinin ipinden üretilen bu torbaların hızla Anadolu’nun içlerine yayılacağına kesin gözüyle bakılıyor. Sağlam ticari işletmelerin tezgâhlarında başlayan bu yeni sanat, daha o günlerde Ayvalık’ta 30 aileye geçinme yolu açmış. Dışarıdan getirilen koko elyafının gümrük resminden ayrı tutulması da bu sanatın gelişmesine katkı sağlıyor.
AYVALIK GENÇLİĞİNDE GENEL BİR TERBİYE VE
DİKKATE DEĞER ÖZELLİKLER VAR
Y. Hulûsi’nin 90 yıl önceki Ayvalık izlenimlerini okudukça farklı konularda ilgiye değer şeyler öğreniyoruz:
– Cumhuriyet rejiminin eğitim alanında “kafalara üflediği” bilgi aşkı Ayvalık’ta da hayırlı sonuçlar doğurmuş. Kaza merkezinde 5 ilkokul ve 1 ortaokul bulunuyor.
– Ayvalık’ta üniversitede öğrenim gören 3 öğrenci var. Liselerde 15, askeri okullarda 20, sanat okullarında ise 2 genç öğrenimini sürdürüyor. 1933 yılında liseden 3, yüksek ticaret okulundan 1 “efendi” mezun olmuş.
– 1933 yılında 1.300 lira ile kapılarını açan Ayvalık Zirai Kredi Kooperatifi’nin ödenmiş sermayesi bir yıl sonra 17.000 liraya yükselmiş.
– Ayvalık’ta İdmanyurdu adını taşıyan iyi bir gençlik oluşumu var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin himayesinde kurulan İdmanyurdu; temsil, spor, denizcilik ve müzik gibi kollara ayrılmış. Buralarda 105 genç “ülküye bağlanmış” olarak faaliyet gösteriyor.
– Ayvalık İdmanyurdu’nun spor kolu iki takımdan oluşuyor. Bir zamanlar bölgesel lig maçlarında birincilik kazanan kol, aldığı başarı levhasını salonlarının en güzel yerinde saklıyor.
– Ayvalık gençliğinde genel bir terbiye ve dikkate değer özellikler var. Bu çocukların yüzde doksan beşi alkol ve sigara kullanmıyor. Dolayısıyla hepsi canlı ve sağlam bünyelere sahip.
“TÜRKÇENİN İHMAL EDİLMESİ CAN SIKIYOR.”
Y. Hulûsi, bu değerlendirmelerinden sonra, Ayvalık’taki güzel, sevimli ve samimi ortama ters düştüğünü düşündüğü bir konuya değinmekten de geri kalmamış:
“(Ayvalık’ta) halkın çoğunluğunu Giritliler ve diğer adalılar teşkil ediyor. Bunlar arasında milli dile verilen önem epeyce geride kalmış. Rumca konuşmak alışkanlık hâlini almış. Bunlara yalnızca yurttaş diyemeyiz, aynı zamanda Türk kardeşlerimizdirler. Böyle olduğu halde Türkçenin ihmal edilmesi ve açıkça Rumca konuşulması tahmin edilemeyecek kadar can sıkıyor. Özellikle şehrin karşısındaki Cunda Adası’na geçtiğinizde bir tek Türkçe kelime işitmeniz imkansızlaşıyor. Öyle ki, insan kendini başka bir yabancı diyarda sanıyor.”
Bununla da yetinmiyor yazarımız ve eleştirilerini “açıkyüreklilikle” sürdürüyor:
“Milli meselelerde güçlü ve değerli duygularımızdan fedakârlık edemeyiz. Bunu yapanları milli aşkın gereklerini yerine getirmeye davet etmeliyiz. Şimdiye kadar alınan sınırlı önlemlerin fayda sağlamadığından söz ediliyor. Demek ki, daha köklü hareketlere ihtiyaç var.”
Aslında Y. Hulûsi’nin bu “sert” tepkisinin nedeni belli. Çünkü Ayvalık’ı ziyaretinden birkaç hafta sonra 26 Eylül 1934 Çarşamba günü bütün yurtta, “Dilini unutan ve özünü yitiren milletler er geç ölürler” sloganıyla Dil Bayramı kutlanacaktı.